İlk dostunuzu hatırlıyor musunuz? Ya da sorumuzu konumuz bağlamında şöyle soralım: İnsanoğlunun ilk dostu sizce kimdir?
Bu soru çeşitli disiplinlerden farklı yanıtlar almıştır. Anne-baba şeklinde yorumlayanlar olduğu gibi antropologlarca ilk evcilleştirilen hayvan dostumuz köpekler olduğu da öne sürülür. Fakat daha pragmatik bir yaklaşımla şöyle bir yorum dikkate şayandır: Daha dünyaya gözlerimizi açmadan henüz anne karnındayken tanıştığımız ve ömür boyu bizimle birlikte olan, deyim yerindeyse yiyip içtiklerimizin dahi ayrı gitmediği dostlarımız diğerlerinden çok daha eski.
Laktobasillerden/probiyotiklerden bahsediyoruz. Henüz dünya hakkında hiçbir fikri olmayan savunmasız bir bebek doğum kanalından geçerken annesinin probiyotiklerini hem yutuyor hem de tüm cildini onlarla kaplıyor ve bu sayede ilk defa gözünü açtığı dünyanın tehlikelerinden korunuyor, zorluklarıyla başa çıkabiliyor. Onları gözle görmek mümkün değil. Sessizce ve hiç homurdanmadan bağırsaklarımızda yaşıyor sindirimimize yardım ediyor, zihinsel sağlığımızı - fiziksel sağlığımızı destekliyor, zararlı bakterilerle savaşıyor, alerjenleri baskılıyor, insülin direncini düzenleyip obezite ile mücadele ediyor, bağışıklığımızı güçlendiriyor ve saymakla bitmeyecek daha birçok metabolik mekanizmamıza olumlu yönde katkıda bulunuyorlar.
Malesef çoğunlukla beslenme bozuklukları, endüstriyel hazır gıdalardaki zararlılar, stres, çevre kirliliği, virüs/bakteri temelli hastalıklar neticesinde onları kaybediyoruz.
Onları muhafaza etmek, refahlarını temin etmek pek zor da sayılmaz. Probiyotik gıdalardan zengin beslenmek ve onları prebiyotiklerle desteklemek, kontrolsüz ve aşırı antibiyotiklerden kaçınmak, sağlıklı ve dengeli beslenmek ve aktif-hareketli bir yaşam ile onlarla mutlu bir birliktelik sürmek mümkün.
Sonraki öğününüzde en eski dostlarınızı prebiyotikler ile desteklemeyi ihmal etmeyin